Türkiye'nin Gıda Egemenliği

Gıda egemenliği hem ulus-devletin siyasi egemenliği hem de gıda üretimi temelli ekonomi için bir mücadele. Peki Türkiye gıda egemenliğini sağlayabiliyor mu?

19 Temmuz 2021 5 Dakika Okuma Süresi
Türkiye'nin Gıda Egemenliği

Neoliberalizm etkisi altında üretilen tarım politikaları temelde güvenilir gıdaya erişimde eşitliği kısıtlayan, rekabete ve ranta dayalı serbest piyasa ekonomisini güçlendiren yönde şekillenmeye başladı. Bu politikalar ile ekonomik büyüklük ve piyasa gücünden faydalanan küresel şirketler insanlığın besin ihtiyacını karşılama ve açlığı ortadan kaldırma iddiası ile tarımsal üretime hâkim oldu. Dünya genelinde yerel üreticiler toprak rantına teslim olarak endüstriyel gıda üretiminden dışlandılar. Bu durum gıda egemenliği krizine yol açıyor.

Küresel gıda zincirinin üretim tekeli olması gıdayı metalaştırıp güvenli gıdaya erişimde eşitsizliklere neden olduğu gibi üretici ve tüketici arasındaki mesafeyi artırarak aradaki bağı ortadan kaldırmaktadır. Doğal kaynakların aşırı ve kontrolsüz kullanımı toprağın bozulmasına, çeşitliliğin azalmasına sebep olurken bu etkilerin iklim krizi ile birleşmesi sonucu ekolojik dengenin geri dönüşümsüz olarak bozulmasına yol açmaktadır. Tarımsal üretim hakimiyetinin küresel şirketlerde olması aynı zamanda geleneksel tarım bilgilerinin kuşaklar arası aktarımını, zirai üretimin teknik bilgi akışını ve gelişmesini engelleyerek yerel toplulukları gıda sisteminin dışına itmektedir.

Gıda Egemenliği ve Mülkiyet

Mülkiyet, sahiplerine kaynaklar tahsis eder, hak ve görevleri paylaştırır, vatandaşlık ve siyasi kimlik kavramlarını organize eder. Toprak ile ilgili olduğu için mülkiyetin kültürel tarihini anlamak, toprak ve gıda egemenliği arasındaki ilişkiyi anlamanın anahtarıdır. Mülkiyet, politik olarak nasıl yönetildiğine bağlı olarak değişen bir bölgedir ve toplumsal üretken bölgenin iş birliğine dayalı örgütlenmesi gıda egemenliğine ulaşmanın kilit koşuludur. Kısacası, toprakların devlet tarafından hukuk yoluyla mülkiyete dönüştürülme şekli gıda sisteminin sosyal ve ekonomik ilişkilerini ve dolayısıyla gıdaya erişimi etkiler.

Gıda Egemenliği yerel üreticinin desteklenmesi, korunması ve sürekli eğitimini sağlamakla ilgilidir. Geleneksel bilginin gelecek nesillere aktarılmasını önemser. Kadınların toprağa ve üretime erişiminin sağlandığı eşitlikçi üretim modelini öne sürer. Küresel şirket egemenliği yerine yerel üreticilerin kolektif olarak hareket etmesini ve kendi politikalarını yürütmesini sağlayan kooperatiflerin aktif olduğu sosyal dayanışma ekonomisini önerir.

Gıda Egemenliği Reformu

Toprağın az sayıda elde toplanması olgusu halen devam etmektedir ve bu gerek yoksulluğu gerekse de üretimi gerileten, tekelleşmiş endüstriyel tarımı savunan bir yapı oluşturmaktadır. Neoliberalizm ve şirket küreselleşmesi sadece yerel üreticileri veya gıda-tarım emekçilerini değil bütün insanları tehdit eden bir düzen haline gelmiştir. Oysa serbest rekabet piyasası değil gıda egemenliği daimî temel ilke kabul edilmelidir.

Gıda egemenliği hem ulus-devletin siyasi egemenliği hem de gıda-tarım temelli ekonomi için bir mücadeledir. Gıda egemenliği, ekolojik üretim modelleri inşa etmeyi, post-kapitalist değişim politikaları geliştirmeyi, gıda sisteminde karar alma sürecini demokratikleştirmeyi ve gıda üreticileri ile gıda tüketicileri arasında yeniden bağlantı kurmayı amaçlamaktadır.

Gıda egemenliği kişi, topluluk ve ülkelerin kendi besinlerini üretebilmeleri ve tarım politikalarını belirleyebilmelerini ifade eden bir olgudur ve gıda güvenliği temel ilkeleriyle entegre edilerek yapılandırılması gereklidir. Küresel şirketlerin tekel üretim alanından çıkarak uzun lojistik zincirleri oluşturması çoğu noktada hem gıda güvenliği yönünden hem de lojistik maliyeti sebebiyle gıda temel hakkının birçok insanın elinden alınmasına sebebiyet vermektedir. Bu sebeple temel hakların bilincinin oluşması ve uluslararası ticaret anlaşmaları haricinde her ülkenin de kendi tarım kaynaklarını ve üreticiyi güvence altına alacağı normların gerçekleştirilmesi gerekmektedir.

Türkiye’de Gıda Egemenliği

Güvenilir gıdaya erişim hakkını güvenceye alan yaklaşımları tanımlayan, yani işin odak noktasına politik atmosferi ve siyasal karar alma mekanizmalarını da dâhil eden kavram gıda egemenliği kavramıdır. Gıda Egemenliği kooperatifler, dernekler, gıda toplulukları, inisiyatiflerinin örgütlenmesini gerektiriyor. Fakat Türkiye’de tabandan yükselen bu yapıların küçük ve dağınık olması ve bu yapıları bir araya toplayan kamusal bir organizasyon ve mevzuatın olmaması dayanışarak ve örgütlü hareket etmeyi zorlaştırıyor.

Aslına bakılırsa bu düzen temelde ülkemizde daha büyük bir sorunu da yaratıyor. Gıda egemenliği kavramından önce gıda güvenliği kavramının yerleşik ve her birimde uygulanabilir bir forma geçemiyor oluşu süreci daha karmaşık bir hale getirmektedir. Gıda egemenliğinin sağlanamamış olması yerel üretici ile orta ve büyük birimdeki gıda işletmelerini karşı karşıya getiriyor. Ve ortaya gıda ile ilgili çok fazla bilgi kirliliği ortaya çıkmasına sebep oluyor. Dünyada neoliberal düzende yaşanan sorunların beraberinde ülkemizde gıda güvenliği kavramına dair yaşanan çokça bilgi eksiklikleri bu yanlış yaklaşımlarla birlikte daha zorlayıcı, daha karmaşık bir düzen haline gelmektedir. Oysa burada çözülmesi beklenen temel sorun sert rekabet koşullarının ortadan kaldırılarak yerel üreticilerin sosyal dayanışma içerisinde süreci yönetebilmesi anlayışına dayanmaktadır.

Gıda egemenliği küresel şirketlerin gıda zinciri üzerindeki egemenliğini reddederken, tabandan gelen bir hareket olarak uluslararası etkiye sahip olması açısından da önemlidir. Gıda krizlerini engellemenin, gıdada şirketlere ve dışarıya bağımlılığı kaldırmanın yolu da gıda egemenliğidir.

Gıda Egemenliği’ni Nasıl Sağlayabiliriz?

• Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yerine Toprak ve Tarım Bakanlığı, Kooperatif ve Kalkınma Bakanlığı ve Gıda Bakanlığı olarak üç yeni bakanlık kurulmalı

• Ulusal Gıda Güvenliği Kurumu kurulmalı. Bakanlıklar arası koordinasyon kurum üzerinden sağlanmalı

• Kooperatif faaliyetleri tek bir yasal düzenleme ile yürütülmeli, çok sayıda yasal mevzuatın oluşturduğu karmaşa ortadan kaldırılmalı

• Yapılacak yasal düzenlemede kooperatifler birbirlerine bağlanmalı ve 7 bölgede kooperatif birliği ile ulusal kooperatif birliği çatısı altında toplanmalı

• Gıda-tarım alanında Ar-Ge ve markalaşma için ulusal strateji oluşturulmalı

• Tarım arazilerini, bağları vs. tek tek tespit edilip sit alanı haline getirilmeli ve planlı tarıma ve hayvancılığa geçilmeli

• 7 bölgenin her birine GıdaPark kurmalı ve devlet tarafından finanse edilmeli 

Yörekent Enstitüleri ve Ulusal Gıda Akademisi kurulmalı

• Aracılar devreden çıkartılmalı. Demiryolları her ile ulaşacak şekilde geliştirilmeli ve lojistik TCDD tarafından devlet eliyle sağlanmalı

• Kusursuza yakın bir gıda denetim sistemi kurulmalı

• Üretimden kopmuş yerel üreticilerin üretime döndürülmesi için ortak akılla bir plan hazırlanmalı

• Köylülerin ve Kırsalda Çalışan Diğer İnsanların Hakları Deklarasyonu uygulanmalı ve güvence altına alınmalı


KAYNAKÇA

Bunlar İlginizi Çekebilir

AGPAM’ın sizin için önerdiği çalışmaları okuyun.

Kusur Döngü

Jeopolitik konum, tarımsal çeşitlilik ve ulaşılabilirliğimiz yüksek iken niçin en kaliteli gıdayı kendi sofralarımıza en iyi şekilde...

09 Mayıs 2021 6 Dakika Okuma Süresi
Bültene abone olun!

Yazılarımız otomatik olarak mail kutunuza düşsün.
Spam göndermiyoruz!